Daha önceki seyahatimizden Paris'in çok geniş bir alana yayıldığını, yürünecek çok fazla yol, görülecek çok fazla şey olduğundan çocuklu tatil için uygun bir yer olmadığını biliyorduk. Bu sebeple bu seferlik oğluşu babaanne tatiline bırakmayı uygun gördük.
Hangi uçakla gitmeli, hangi havaalanında inmeli, hangi otelde kalmalı, nerede yemeli, nerede içmeli önceden uzun uzun düşündük ki Paris'teki günlerimizde bunlara kafa yormadan rahat rahat dolaşabilelim...
Paris'te nerede konaklamalı?
Konaklamada şehrin merkezine yakın konaklama çok büyük avantaj. Zamanınız yollarda geçmeden otelden adımınızı atar atmaz görülecek yerlerin merkezindesiniz. Ne var ki Paris'teki otel fiyatları gerçekten el yakıyor. Bu sebeple verilen ücretlerin karşılığını alıp, kötü de süprizle karşılaşmamak için iyi bir araştırma yapılması gerekiyor. Biz merkeze yakın olduğu için Notre Dame'ın hemen yanındaki Hotel Henry IV Rive Gauche ve daha lüks bir yerde kalmak için Marriott oteli tercih ettik.Paris'te yeme içme
Daha önceki Paris seyahatimizde yemek için daha ortalama yerleri tercih etmiştik. Ortalama dediysem Paris'in Avrupa'daki en pahalı şehirlerden biri olduğunu unutmamak gerekir. Bizdeki ile aynı yeme içme veya hizmet için 1TL = 1€ ödeniyor. Yani burada bir yemeğe 50TL ödüyorsanız, aynısına Paris'te 50€ veriyorsunuz gibi... Velhasıl geçen seyahatimizde yediğimiz yemeklerden sonra bu muymuş Fransız mutfağı demiştik.Bu sefer çok daha iyi araştırdık, nerde foie gras, nerede steak frites, nerede confit du canard yiyelim düşündük. Normandiya kıyılarında bolca çıkan deniz mahsüllerini en güvenilir nerede yiyebileceğimize karar verdik. Birçok iyi yerde rezervasyon yapılması, hatta çok önceden rezervasyon yapılması gerektiğini öğrendik. Rezerve edebildiğimiz yerleri ettik. En azından bir tane Michelin restoranında yer bulabildik ve yemek yedik. Paris'te yeme içme yazısı için tıklayın...
Paris'te gezilecek yerler
Daha önceki gezimizde bir Eyfel kulesine çıkmış, bir de Louvre Müzesi'ni gezmiş, şöyle bir Şanzelize'den Triomphe'e doğru yürümüş, bir de Notre Dame'a gidelim derken bir bakmış üç günlük seyahatimizin sonuna gelmişiz. Oysa ki Paris'te gezilecek belli başlı şeyler onlarca. Ve bu yerler koskoca Paris üzerinde öyle bir dağılmış ki her birini hakkını vererek gezmek için haftalar gerek. Biz bu sefer müzelerde dolaşmayı yine bir başka sefere bırakıp daha çok sokaklarda dolaşıp Paris'in havasını koklamaya çalıştık. Bol bol yürüdük, bazen günlük metro biletleri alarak şehrin değişik yerlerine gittik. Velhasıl beş günlük Paris gezimizde olabildiğince çok yer gördük:Şehrin değişik noktalarından görüp "bak Eyfel" diye şaşırdığımız Eyfel kulesi (yazısı için tıklayın).
Şanzelize'nin bir ucunu bekleyen görkemli Arc de Triomphe.
Şanzelize'nin diğer ucundaki Louvre Müzesi ve piramit (yazısı için tıklayın).
Seine üzerindeki bir adacıkta yer alan ismini duydukça "Belle" şarkısı kulaklarımda çınlanan Notre Dame.
Bu kadar görkemli bina yetmez hadi bir tane daha yapalım deyip yaptıkları Pantheon.
Kapanış saati geldi deyip daha akşam beş olmadan çıkarıldığımız güzel Luxembourg parkı.
Fransa'nın en yüksek binalarından olan Montparnasse kulesi.
Şehrin en elit caddelerinden olan St Germain ve üzerindeki güzel Les Deux Magots ve Cafe de Fleur cafeleri.
Önemli sanat eserleri barındıran Orsay Müzesi.
Napolyon'un mezarı bulunan Invalides.
Seine'in sağ tarafındaki geniş Tuileries bahçesi ve ucundaki Concorde meydanı.
Lüksün zirvesi Vendome meydanı, yanındaki Opera Garnier ve hemen yanında alışveriş çılgınlığı La Fayette.
Şehrin en yüksek tepesinde olan ama bütün Paris zaten düm düz bür ovada olduğundan pek de yüksek olmayan ihtişamlı Sacre Coeur, Paris'in farklı bir yüzünü görebileceğiniz Montmartre sokakları ve Montmartre'nin bir ucundaki Moulin Rouge.
Royal Palais, Grande Palais, Madeleine, daha nice kiliseler, anıtlar, çeşmeler... Hepsi de o kadar gösterişli, o kadar heybetli... Sokak arasında yürürken bakıyorsunuz kocaman bir eser görüyorsunuz. Bu kadar çok eser arasında adı bile geçmiyor ama başka bir şehirde olsa baş yapıt olacak nitelikte...
Paris'te turist olmak
Turistlere muameleye gelirsek. Evet bu kadar turistik bir şehir olmasına rağmen sizden ilk önce Fransızca konuşmanızı bekliyorlar. Ama aman ben katiyen İngilizce konuşmam havasında değiller. Gittiğimiz hiçbir yerde iletişim sorunu yaşamadık. İngilizce menülerin olmadığı yerler oldu ama onlarda da garsonlar yardımcı oldular. Bardağın neresinden baktığınıza bağlı. Ben her zaman dolu tarafından bakmayı yeğlerim ve bu tavırları diline sahip çıkmaya çalışan bir toplum olarak görüyorum...Toplum olarak Fransızlar
Toplum olarak gördüğüm kadarıyla bu güzel eserlere olabildiğince sahip çıkıyorlar. Gezdiğimiz yerlerde sürekli mini mini çocuklar sokaklara çıkarılmış müze müze geziyorlardı. Baştakiler de insanlarına sahip çıkıyor olacak ki hemen her anıtın üstünde belli başarılar sergilemiş Fransızların isimleri yazılıp onore ediliyordu...Gezdiğimiz yerlerdeki Fransızların hemen hepsi de gayet şık ve bakımlı insanlardı. Erkeği ve kadınıyla zaten bana göre güzel olan Fransızların hemen hepsinin boynunda güzel bir şal, şıklığını tamamlayıcı bir aksesuar vardı. Tabii bu izlenim merkezi ve elit yerlere ait, merkeze uzak yerlerdeki durum daha farklıdır muhakkak.
Bizim için çok keyifli bir seyahatti. Gördüğümüz, gezdiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz yerleri ileriki yazılarda biraz daha ayrıntılı anlatmaya çalışacağım...