Güneşli bir hafta sonunda, bir Pazar günü rotamızı Edirne'ye doğru çevirdik. Otoyollarla İstanbul'dan çok kolay ulaşılabilen Edirne İstanbul'dan sadece iki buçuk saat uzaklıkta. Henüz ayçiçeklerin süslemediği uçsuz bucaksız tarlalar arasından giden bir araba yolculuğu sonrası öğleye doğru Edirne'ye ulaştık ve ilk durak olarak şehrin birçok noktasından görülen Selimiye Cami'nin önüne arabamızı park ettik.
Edirne'de Gezilecek Yerler
Selimiye Arastası
Tarihte Selimiye Camii'ne gelir getirmek amacıyla yaptırılmış olan Selimiye Arastası'na girdik ilk önce. Edirne ile özdeşleşmiş aynalı süpürgelere, meyve sabunlarına, Kavala kurabiyelerine şöyle bir baktık, bir de Selimiye Cami'li bir Edirne magneti beğenip aldıktan sonra yolumuza devam ettik.Selimiye Cami
Selimiye Camii'nin avlusuna çıkınca, artık UNESCO Dünya Mirası listesinde de yer alan ünlü caminin heybeti daha bir anlaşılabiliyordu. Günümüzde müze olarak kullanılan medrese bölümünün yanından geçip, ince ince işlemeli koca mermer kapıdan cami içine girdik.Cami içinde, gösterişli kubbenin güzelliği tüm gözleri mıknatıs gibi hemen kendine çekiyor. İznik çinileri ile süslü 43 metre yüksekliğindeki, 31 metre çapındaki kubbe öylesine heybetli ki insan hayran kalıyor. Yapıldığı dönemde ilk olan, yarım kubbeler yerine doğrudan bir kasnak üzerine tek parça olarak inşa edilmiş kubbesi ile, her bir üç şerefesine ayrı ayrı merdivenler ile çıkılan minareleri ile 90 yaşında ustalık eserim diyerek inşa ettiği Selimiye Cami'ndeki Mimar Sinan'ın zekası bizi çok etkiledi...
Eski Cami
Selimiye'den sonra hemen aşağıdaki Edirne çarşısına doğru yöneldik. Ancak Edirne öylesine tarihi bir yer ki adım başı tarihi bir yapıya rastlanıyor. Baktık çarşı girişinde yine güzel bir cami var. Eski Cami imiş, ta 1414 yılında yapılmış. Etkileyici duvar yazıları ile, eski olduğu anlaşılabilen atmosferi ve süslemeleri ile Eski Cami çok etkileyiciydi (Edirne Ulu Cami), serin avlusunda oturduk biraz soluklandık.
Bedesten Çarşısı
Yine Eski camiye gelir elde etmek amacıyla yaptırılmış olan Bedesten Çarşısı yanından geçip çarşı içine doğru ilerledik. Vakit öğle olmuş, bizim de karnımız acıkmıştı, artık Edirne lezzetlerinin tadına bakma zamanı gelmişti...Edirne'de ne yenir?
Edirne'de yiyeceğimiz yemek belliydi: Edirne tava ciğeri. Hangisinde yesek acaba diye düşünürken Kavala (bademli) kurabiyesi ve şekerlemeleri ile ünlü Keçecizade şubesi gözümüze ilişti. Dükkana girdik ve satılan her bir üründen tadarak düşmüş kan şekerime zirve yaptırdım; badem ezmeleri, gerçek gül yapraklarının kullanıldığı kaymaklı lokumları, 41 çeşit baharat kullanılarak yapılan bir tür şeker olan deva-i misk... Tabii her birini de alıp eve dönünce de afiyetle yedik. Badem ezmesine bayıldık, deva-i miske hayran kaldık. Miski Türk kahvesi yanında her bir tadışımda, zengin ve büyülü aroması ile Osmanlı zamanındaki Edirne'yi yaşattı bana...En iyi tava ciğeri nerede yenir?
Şekerlemecideki satıcıya ciğerimizi nerede yiyelim dedik, kendi aile ciğercisini ve Aydın'ı tavsiye etti bize. Aydın da pazar günleri kapalı olduğundan biz kendi listemizdeki Niyazi Usta'ya yöneldik.Üç Şerefeli Cami
Niyazi Usta'ya gitmek üzere Alipaşa çarşısının üst kapısına doğru yönelmişken Edirne'deki önemli tarihi yapılardan Üç Şerefeli Cami karşımızda duruyordu. Biri üç, biri iki, ikisi birer şerefeli dört minaresi bulunan cami burmalı, baklavalı motifli minareleri ile sanki bir masaldan fırlamış gibi duruyordu. Cami ilk yapıldığında sadece üç şerefeli olan minaresi varmış, sonraki her bir minareyi farklı bir padişah yaptırmış; bu bile Edirne'nin tarihle ne kadar iç içe olduğunun göstergesi...Alipaşa Çarşısı
Kapalı bir çarşı olan Alipaşa çarşısının üst kapısından girip, çoğunluğu tekstilci olan dükkanlar arasından geçip orta kapısından çıktık ve az ileride ciğerci Niyazi Usta'yi bulduk.Ciğerci Niyazi Usta
Hazır havayı güzel bulmuşuz sokaktaki masalara kurulduk ve ciğerimizi sipariş ettik. İnce ince dilimlenmiş ciğerlerimiz geldi. Niyazi Usta'da yediğimiz tava ciğerinin İstanbul'da yediklerimizle alakası yoktu. İstanbul'dakiler gevrek cips gibiyken buradaki yumuşacıktı, hiçbir ciğer kokusu olmadan tazecik ve çok lezzizdi. Edirne tava ciğeri, dana ciğerinin ince ince doğranıp kızgın yağda pişirilmesi ile yapılıyor. Adım başı karşınıza çıkan tava ciğerciler, Edirne'de ne kadar hayvan kesiliyor da bu kadar çok ciğer çıkıyor diye düşündürdü bize, muhtemelen civardaki tüm ciğerler buraya geliyor ve tüketiliyor.Edirne Çarşısı
Niyazi Usta'dan sonra Edirne'nin modern çarşısında yürüdük biraz. Geniş caddesi, trafiğe kapalı yürüyüş yolları ile modern bir havası vardı çarşının, beğendik...
Sultan II. Bayezid Külliyesi ve Darüşşifa Müzesi
Sıra geldi bir sonraki durağımız Sultan II. Bayezid Külliyesi'ne. Arabaya atladık ve şehrin biraz dışındaki külliyeyi bulduk. Darüşşifa (hastane), medrese ve cami bölümlerinden oluşan küllüyenin darüşşifa (şifahane) bölümünü çok merak ediyordum. Tarihte musiki, su sesi ve güzel kokularla tedavi gibi farklı yöntemlerle şifa dağıtmış olan bu hastane Darüşşifa Müzesi'nde yeniden canlandırılmış ve 2004 yılında Avrupa Müze ödülü almıştı.
Biz gittiğimizde darüşşifa bölümü restorasyon sebebiyle kapalıydı, (geziden birkaç hafta sonra müzenin açıldığını okudum) bu sebeple külliyenin sadece tıp öğrencilerinin yetiştirildiği medrese bölümünü gezebildik (Darüşşifa da öğrencilerin öğrendiklerini uyguladıkları kısımmış). Öğrenci odalarını, uygulama odalarını gezerken iyi ki modern tıbbın uygulandığı döneme yetişmişiz dedik ve şükrettik.
Sarayiçi ve Yeni Saray
Külliye yakınlarındaki Sarayiçi'ni ziyaret etmek üzere tekrar arabaya atladık ve kısacık bir yolculuk sonrası ulaştık. Bir yer düşünün ki Osmanlı'da Topkapı Sarayı'ndan sonra en büyük saraya (Yeni Saray) ev sahipliği yapsın ve günümüze hemen hemen hiçbir binası ulaşamasın, çok yazık. 93 harbi esnasında saray mahzenlerinde saklanan cephaneliğin Ruslar'ın eline geçmemesi için saray ateşe verilmiş ve yok edilmiş. Var olan tek tük yapısının etrafında da insanlar piknik yapıyordu...
Adalet kulesi ve Kırkpınar yağlı güreşleri er meydanı
Tunca nehrinin kıyısında çok geniş bir alanda yer alan Sarayiçi'ni ziyaret etmemizin bir sebebi daha vardı: tarihi Kırkpınar yağlı güreşlerinin yapıldığı alanı ziyaret etmek. Tunca nehrinin üzerindeki Fatih köprüsünden er meydanına doğru ilerlerken bir sürpriz bekliyordu bizi. Hep haberlerde duyduğumuz gibi Tunca nehri taşmış, köprü ve meydan sular altında kalmıştı. Karşıdan ermeydanına doğru baktık, yine bir Mimar Sinan eseri olan, Osmanlı'da Divan'ın toplandığı Adalet kulesinin önünde resim çektirdik.
Balkan Savaşları Şehitliği
Yine Sarayiçi'nde bulunan Balkan Savaşları Şehitliği de Tunca'nın taşan sularından nasibini almıştı. Savaş sırasında esir düşen askerlerimizin burada toplanması ve bataklık alanda ölüme terk edilmesi üzerine 20 bin şehit olmuş.Edirne'nin köprüleri ve Meriç nehri kıyısında güzel sayfiye ortamı
Arabaya atladık ve Edirne'nin diğer ucuna bir başka güzelliğini, nehirlerini ve köprülerini keşfetmek üzere yola koyulduk. Edirne ili tam bir nehir cenneti, Arda da, Tunca da, Meriç de bu topraklarda akıyor (Arda Yunan sınırında, Tunca da Edirne merkezin yakınlarında Meriç'e dökülüyor). Arda'nın doğduğu topraklar olan Kırcaali'de doğmuş, Meriç'in akışını Filibe'de seyretmiş bendeniz için burada bu nehirlerle karşılaşmak çok anlamlı...Meriç Taş Köprü
Yol boyunca da irili ufaklı birçok taş köprü gördük. Tunca nehri üzerindeki taş köprüden geçip, hemen yanındaki Meriç üzerindeki taş köprüden devam ettik. Meriç nehri kıyısında birçok çay bahçesi ve restoran sıralı. Biz Meriç Köprüsü'nün hemen yanındaki Emirgan'da oturduk, güzel taş köprüye karşı dondurmalarımızı yedik. Edirne'nin tarihi eserlerini, camilerini az çok biliyordum ama Meriç kıyısındaki bu sayfiye ortamı sürpriz oldu benim için. Nehir kıyısında uzun uzun oturduk, huzur bulduk...Karaağaç
Son durağımız yakınlardaki Lozan Anıtı'na doğru tekrar yola koyulduk. Lozan Barış Anıtı'nın bulunduğu Karaağaç'ta arabamızı park ettik ve sıra sıra kafelerin dizili olduğu sokak boyunca yürüdük. Kafelerde çoluk çocuk insanlar oturmuştu, ortam çok keyifli ve Avrupaiydi.
Eski Edirne Garı
Trakya Üniversitesi tarafından kullanılan eski Edirne garının bahçesinde bulunan Lozan Anıtı'nın bulunduğu alanda çocukların eğlencesi bir de eski bir kara tren var. Geleneğe uydu, oğlum da trenin lokomotifine tırmandı, tren çevresinde eğlendi.Lozan Barış Anıtı
Lozan Barış Anıtı önünde de hatıra fotoğrafımızı çektirip yavaş yavaş yoğun gezi programlı Edirne gezimizin sonuna geldik. Tarihle, sanatla; kültür, lezzet ve doğa ile dolu dolu bir gün geçirdik. Birçok sefer teğet geçtiğimiz Edirne'ye biraz vakit ayırdığımızda bizim keşfetmemiz için ne çok güzellik barındırdığına şahit olduk ve iyi ki geldik dedik...Günübirlik Edirne turumuzda dolaştığımız gezilecek görülecek başlıca noktalardan oluşan yerlerin adreslerini Foursquare listemde kolayca bulabilirsiniz.
Gezi Tarihi: Nisan 2015