İstanbul Akvaryum'da oğlumla köpekbalıklarını izlerken, Aqua Florya
Devri alem yapmak için artık seksen gün bile gerekli değil. Aqua Florya AVM'deki İstanbul Akvaryum'a gelmek yeterli. Biz de oğlumla mini bir devri alem yapmak için İstanbul Akvaryum'a gittik. Karadeniz'den başladık, Ege, Kızıldeniz, Akdeniz derken Pasifik Okaynusu'ndan çıktık. Batık gemilerde dümen başına geçtik, denizaltının ortamını deneyimledik, yağmur ormanlarının gerçek iklimini soluduk, dolu dolu bir gün geçirdik...

Devri alemin ilk durağı Karadeniz

Devri alemimizin ilk durağı Karadeniz'di. Karadeniz bölümünün hemen girişinde Nuh'un gemisi karşıladı bizi. Geminin içinden geçip Karadeniz'e doğru ilerledik. Karadeniz balıklarını inceledik. Dinozorlar zamanından günümüze gelebilen nadir balık türlerinden olan, pahalı siyah havyarı ile ünlü altın renkli Rus Mersinleri pek bir güzeldi.

İstanbul Boğazı

Yolumuza devam ettik, birden İstanbul Boğazı çıktı karşımıza. Bir tarafta Avrupa yakası, diğerinde Anadolu, önlerinde boğaz balıkları yüzmekte; bizler de denizin içindeki birer balık olduk geçtik boğazdan.

Marmara Denizi bölümü İstanbul Akvaryum'daki en büyük havuz

Mısır çarşısının yanından geçip Marmara Denizi'ne ulaştık. Burası parktaki en büyük akvaryumdu ve burada köpekbalıkları, vatozlar ve sürü sürü farklı birçok balık vardı. Oldukça derin olan bu akvaruyumda dip balıkları ve yüzeyde yaşayan balıkların farklılığı görülebiliyordu. Bir de kocaman bir Caretta Caretta kaplumbağası vardı bu havuzda. Denizde bir ağa takıldığı için ön uzuvlarını kaybetmiş olan bu kaplumbağa, rehabilite edilmiş ve burada koruma altına alınmıştı.
İstanbul Akvaryumda koruma altındaki ön yüzgeçleri kopmuş Caretta Caretta

Çanakkale boğazından Ege denizine

Devam ettik, bu sefer de Truva atı çıktı karşımıza, Çanakkale boğazına gelmiştik. Truva ve Çanakkale savaşının anlatıldığı bu alandan geçerken tepemizdeki akvaryumda da çeşit çeşit balıklar yüzüyordu. Yine balık olup yüzdük Ege denizine ulaştık...

Ege havuzunun ortasında, denizler ve depremler tanrısı Poseidon elinde üç dişli yabasıyla tüm heybetiyle duruyordu. Biz de geçtik Poseidon'un yanına hatıra fotoğrafımızı çektik.

Suveyş Kanalı'ndan Kızıl Denize

Mercanlar, deniz yıldızları ve bin bir çeşit farklı deniz canlısı dolu akvaryumlar yanında ilerledik. Bu sefer de kendimizi Suveyş Kanalı'nda bulduk. Ortama hakim kızıl renk ile Kızıldeniz'e doğru ilerlediğimizi hatırlatırcasına yapılmıştı Suveyş Kanalı bölümü.
Süveyş Kanalı bölümünde kanal maketini büyüteçlerle incelerken, İstanbul Akvaryum

Kızıldeniz'de sanki suyun derinliklerindeydik

Ve Kızıldeniz'e ulaştık. Birden etraf masmavi oldu, sanki su altına inmiş Kızıldeniz'in renkli dünyasını inceliyorduk. Mercan resifleri bakımından en zengin yerlerden olan Kızıldeniz'in canlandırıldığı bu bölümde çeşit çeşit mercan maketleri fanuslar içine konulmuş çok hoş bir atmosfer oluşturulmuştu.

Antartika: İstanbul'daki tek buz dağı burada

Antartika'ya geçtik, kendimizi buzulların arasında bulduk. İki metrelik dev bir temsili Antartika buzuluna dokunduk, penguenlere, kutup ayılarına merhaba dedik. Işıklı bir masa üzerinde küresel ısınma sonucu buzulların erimesiyle deniz suyu seviyesi yükseldikçe hangi şehirlerin su altında kaldığı gösteriliyordu. Deniz suyunu yükselten kolu çevirdik ve çok değil sadece birkaç metre yükselme ile ne kadar çok şehrin sular altında kaldığına şaşırdık.

Akdeniz

Devam ettik, bu sefer de kendimizi sarkıtlar ve dikitlerle dolu bir mağarada bulduk; Akdeniz'e gelmiştik. Akdeniz'de birçok su altı mağarası olduğundan bu şekilde tasvirlenmişti. Farklı farklı ışıklar ile aydınlatılmış alanda sanki gerçek bir su altı mağaradaydık. Etrafta da yüzen Akdeniz balıkları, mürenler, deniz atları.
sualtı mağarası şeklinde yapılmış olan Akdeniz bölümünde dolaşırken

Cebelitarık Boğazı

Akdeniz ile Atlantik Okyanus'unu birleştiren Cebelitarık Boğazı'na ulaştık. Boğaz girişinde koca bir Herkül heykeli karşıladı bizi. Efsaneye göre Herkül heybeti ile Cebelitarık'taki kayalara vurmuş ve boğazı açmış. Boğazın kenarındaki yüksek kayalıklara da Herkül'ün sütunları deniyormuş. Cebelitarık Boğazı'nı geçtik ve Atlantik Okyanus'una ulaştık.

Liberty batık gemisi: çocuklar için çok eğlenceli

Doğu Atlantik'te bizi bir sürpriz bekliyordu: Liberty batık gemisi. Sanki bir su altı batığında dolaşıyormuşuz gibi geminin dört bir tarafını dolaştık. Dümenine geçtik, çalışmayan göstergelerine baktık, paslanmış telsizine göz attık. Oğlum gizli tünelinden geçti çok eğlendi. Kulağımıza çalınan gıcırtılar, pat, küt ses efektlerini duydukça da ne oluyor diye şaşırdı.

Atlantik okyanusu

Atlantik'te gerçek manada su altına girdik ve su altı tünelinde yürüdük. Üstümüzden, yanımızdan bir sürü balık geçiyordu biz tünelden ilerliyorken...

Dokunma havuzunda bir deniz yıldızı sevmeye ne dersiniz?

Batı Atlantik'in başında bir dokunma havuzu var. Burada deniz yıldızı, deniz kestanesi gibi deniz canlılarına görevli eşliğinde dokunulabiliyor. Ben de ömrümde ilk defa bir deniz yıldızına dokundum.
dokunma havuzunda ömrümde ilk defa bir deniz yıldızına dokundum, İstanbul Akvaryum

Panama Kanalı ve Pasifik Okyanus

Okyanuslar arasındaki ikinci geçit olan Panama Kanalı'ndan da geçerek dünya turumuzun son durağı Pasifik Okyanusu'na vardık. Var olan bir sürü akvaryumda yine farklı farklı deniz canlıları gördük, güzelliklerine hayran kaldık... Pasifik Okyanusu'nun sonunda Nautilus denizaltısı alanına göz attık. Bombeli camlı akvaryumlarında denizin çok derinliklerinde yaşayabilen canlıları gördük.
gözleri 180 derece dönebilen Napolyon balığı, Kızıldeniz ve Pasifik akvaryumları

Aynalı Labirent: bu labirentten çıkmak biraz zorlu

Akvaryumlar sonrası, yön kavramını alt üst eden aynalı labirente girdik. Sanki her taraf aynalı duvarmış gibi gözüken labirentte dikkatlice ilerledik. İlk başta afallasa da bir süre sonra işi biraz çözen oğlum labirentte çok eğlendi. Sonsuz yansımalar, vahşi hayvan çığlıkları eşliğinde antik totemi bulmayı başardık ve sonunda labirent çıkışını bulabildik.

Yağmur Ormanları bölümü

Son durağımız İstanbul Akvaryum'un en beğenilen yeri Yağmur Ormanları'ydı. Yağmur ormanları alanı kocaman bir seraydı. İçeride tropikal iklim sağlanmış, bu iklimde dev ağaçlar ve canlılar yaşatılıyordu. Bu kadar beğenilmesinin sebebi de bu olsa gerek, canlandırma değil ta kendisiydi...
en büyük kemirgen ailesine ait olan Capybara, İstanbul Akvaryum tropikal yağmur ormanları
Piton yılanının yanından geçtik, tarantula ve değişik renkli zehirli kurbağalara bir göz attık. Dünyanın en büyük kemirgeni olan Capybara'ya şaşırdık, piranaların bulunduğu akvaryumun camının diğerlerinden farklı, insanların parmak uzatmalarını engelleyecek biçimde yüksek yapılmasına güldük ve haklı bulduk. Piranalar o kadar mı tehlikeli diye konuşurken pirana sürüsünün tek damla kan kokusunu 2 km uzaktan algılayabildiğini öğrendik.

Amazon şelalelerinin yanından geçip dünya turumuzun sonuna geldik. İstanbul Akvaryum'da harika bir gün geçirdik. Bambaşka diyarlara gittik, bir sürü yeni şey öğrendik, ufkumuzu genişlettik...

Bizi İstanbul Akvaryum'a davet eden Luna Organizasyon ve İstanbul Akvaryum'a çok teşekkürler.

İstanbul Akvaryum nerede, giriş ücreti ne kadar, nasıl gidilir ile ilgili ayrıntılar rehber yazımda:
İstanbul Akvaryum Rehberi (nerede, bilet fiyatları, saatler vb)