Kastamonu'nun ilçesi Cide'ye kadar gelmişken oğluşum baba topraklarını görsün istedik. Şimdiye dek bir fırsat yaratıp ben de görememiştim buraları, oğlumun da benim de ilk ziyaretimiz oldu...
Biz köye ulaştığımızda aynı şarkıdaki gibi hissettik: gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. Herkes o kadar sevecen, o kadar içten. Bayram olması sebebiyle işten güçten bir günlüğüne ara verilmiş. Misafir yolu gözleniyor...
Etraftaki coğrafya tam bir Karadeniz köyü tablosu. Yüksek, yemyeşil dağlar, dağların değişik yamaçlarına serpiştirilmiş seyrek seyrek ahşap evler. Mis gibi dağ havası...
Oğlum çok mutlu oldu. Ömründe ilk defa bir ahır ve içinde manda, inek, malak gördü. Bizimki tutturmaz mı ben inek sağacağım diye. Daha önce Migros'ta görmüştük pembe bir inek ve göstermiştik memelerinden böyle süt sağılıyor diye. E şimdi bizimki fırsatını buldu uygulamak istiyor :). Kova getirin süt sağacağım diyor, minik elleriyle de süt sağma hareketi yapıyor :)...
Çalılardan böğürtlen topladık yedik. Tabii bizimki tutturdu bunlar karadut diye, ikna edemedik bunun farklı bir şey olduğuna. Oğlum şurda fındık gördüm, burda gördüm diye diye ağıcından fındık topladı ve taze taze yedik. Kaymağın en tazesini, yumurtanın en sarısını tattık...
En organik olduğunu iddia eden butik otelden bile daha organik bir seyahat oldu... Böyle bir fırsatınız varsa bir iki gününüzü ayırıp siz de köyünüze bir gidin derim. Zamanın durduğunu hissedecek, her türlü stres ve sıkıntıdan arındığınızı hissedeceksiniz...
Gezi Tarihi: Ağustos 2012