Uludağ, kış tatili ile özdeşleşmiş hepimizin kafasında. İstanbul'a yakınlığı hep kayak zamanı aklımıza gelir. Oysa ki Uludağ ilkbahar, yaz, sonbahar, kış her mevsimde temiz havada, mis gibi doğada keyifli vakit geçirilebilecek bir yer.

Bursa çevresindeki güzellikleri keşfe çıktığımız bir hafta sonu yolumuz Uludağ'dan da geçti. Çok kış tatili hayranı olmadığımızdan bari bir yaz sonu günü gidelim, dağı ve milli parkı görelim dedik. Uludağ yolundaki tarihi İnkaya Çınarı'nda da durup kahvaltı ettik.

İnkaya Çınarında Kahvaltı

Sabah erkenden kahvaltı yapmadan Bursa'da kaldığımız otelimizden çıktık. Hedefimiz belliydi Uludağ yolundaki tarihi İnkaya Çınarı'nda kahvaltı edilecek.
Çınar'a vardığımızda ağacın büyüklüğü karşısında ağzımız açık kaldı. Şimdiye dek bir çok anıt ağaç görmüştük ancak bu kadar büyüğünü herhalde görmemiştik. Dile kolay 600 yıllık ağaç. Ağacın fide olduğu yıllarda Osmanlı kurulmuş, yükselmiş, çökmüş. Sonra Türkiye Cumhuriyeti filizlenmiş. Ağaç hala dim dik ayakta. Yıldırım Bayezit'i de görmüş, Fatih'i de, Kanuni'yi de, Atatürk'ü de... Artık 3 metre enine ulaşmış gövdesi, her biri birer ağaç kalınlığındaki dalları ile gerçek bir anıt ağaç İnkaya çınarı...
Biz varmadan çınar gölgesindeki masaların çoğu dolmuştu. Bursalılar kadar Bursa'yı ziyaret eden Arap turistler de rağbet etmişti çınara ve meşhur kahvaltısına.
Bursa manzaralı güzel bir masaya kurulduk, fiks serpme kahvaltımızı söyledik. Buradaki kahvaltı ile ilgili okuduğumuz yorumlarda kahvaltının güzelliği kadar kalabalıktan servisin aksamasından da bolca bahsedilmişti. Biz hiç canımızı sıkmadık. Yaz sonu olmasına rağmen üşüten hafif esintili gölgede montlarımızı giydik, güzel ortamın tadını çıkardık.

Kahvaltımız gelince de nefis bir kahvaltı ile bir güzel karnımızı doyurduk. Birçok çeşit kaliteli peynir, reçel, bal kaymak, cevizli acuka, söğüş, zeytin, kavun... Başka yerde olsa göz boyamak için bir sürü ıvır zıvır tabağa konulurdu. Burada tek bir peynir tabağında birçok çeşit peynir vardı ve hepsi de peynir gibi peynirdi.
Kahvaltı sonrası çınarın hemen alt sokağındaki satıcılar arasında dolaştık biraz. Kızılcıklar olmuş, böğürtlenler, domatesler, tezgahlarda renk cümbüşleri ortaya çıkmış. Satıcılardan biraz alışveriş yapıp ihtişamlı çınara veda ettik ve Uludağ'a doğru yola koyulduk.

Uludağ milli parkına doğru

Çok güzel yeşillikler içindeki bir yoldan milli parka doğru ilerledik. Milli park gişelerinden biletlerimizi alıp zirveye doğru tırmanmaya başladık. Yol, şimdiye dek çıkmış olduğumuz dağ yollarının en bakımlısıydı bakımlı olmasına, ancak güzel havada bile Bursa Uludağ yolculuğu yaklaşık yarım saat sürüyor. Her bir dağ yolu gibi biraz da virajlı. Kış şartlarında bu yolculuk ve tırmanış çok daha zorlu olsa gerek.
Yer yer durduk, ünlü Uludağ suyundan içtik. Buz gibi suları kaynağından tattık.

Uludağ oteller bölgesi

Harika bir doğa eşliğinde Uludağ oteller bölgesine kadar çıktık. Oteller bölgesinin biraz yukarısında arabamızı park ettik. Bursa merkezde günlük güneşlik bir gün varken burada hava iyice serinlemişti. Oğluşu kat kat giydirdik, etrafı keşfe koyulduk.


Konum itibariyle çevredeki pek çok tepenin de üstüne çıkmıştık. Karşıda tepelerin çorak zirveleri ve oteller gözüküyordu. Zirvedeki tüm oteller mevsim itibariyle kapalıydılar. Tek tük cafe ve telesiyej açık, gelen turistlere hizmet veriyordu. Gelen turistlerin çok azı yerli, geneli Bursa'yı ziyaret edenler Arap turistlerdi.

Uludağ'da telesiyejle en zirveye

Baktık etraftaki en güzel etkinlik telesiyejle zirveye çıkmak, oğluşla nasıl olur diye biraz tereddüt ettikten sonra biletimizi aldık, telesiyeje atladık. Çam ağaçlarının tepesinden dağın en üst noktalarına kadar çıktık.

Uludağ'ın zirvesinde

İndiğimizde manzara inanılmazdı. Dağlar, ormanlar, şehirler ayaklarımızın altında. Gemlik körfezine kadar herşey gayet netti. Bulunduğumuz rakım 2000 metre civarındaydı ve etrafta ancak bir iki daha yüksek zirve vardı.

Tepe etrafında biraz dolaştık. Karşı tepelere, tepeler üstündeki ellerimizi uzatsak sanki ulaşacakmışız gibi duran bulutlara baktık.
Güzel bir yaz gününde serin bir sonbahar havası alıp, hafiften de üşüyünce telesiyejle tekrar aşağıya indik.
Bizim Uludağ ziyaretimiz kısa ve özdü. Dağ havasında uzun kalmak isteyenler piknik alanlarında, telesiyej dibindeki ve zirvedeki şömineli kafede vakit geçirebilirler. Yani Uludağ ziyareti için ille de kışı beklemeye gerek yok, güzel doğanın keyfini her mevsim çıkarmak gerek...

Gezi Tarihi: Ağustos 2013