Çıralı'nın güzel plajı her yıl en iyi plaj listelerinde yer alır. Sakin, güzel bir tatil isteyenlerin tercihi diye anlatılır. Biz de küçük bebekli bir aile olarak daha ne isteyelim; bebişin ilk defa tanışacağı güzel bir deniz, biraz huzur... Çıralıda hepsini bulduk...

Güzel bir sabah uçuşundan sonra Çıralı'ya doğru yola koyulduk. Antalya havaalanından Çıralı bir - bir buçuk saat sürüyor. Yolda bir gözlemecide durup gözleme yedik ve uzun tatilimizi resmen başlatmış olduk...

Antalya yöresinde yörük kültürü hakim olduğundan hemen her yerde güzel gözleme bulabiliyorsunuz. Gözlemeden de öte, bizim bu yörük kültüründe bayıldığımız, bebekli tatilde bizim için biçilmiş kaftan olan sedirleriydi. Gittiğimiz her yerde bir sedir bulabildik, bizler sedire yayılırken emekleyen oğlum da rahat rahat gezinebildi.

Çıralı çok güzel bir yer. Bebekli ve çocuklu tatil için de çok uygun. Sabahları horoz ve tavuk sesleri ile uyanıyorsunuz, yürüyüş yaparken kaplumbağalara bile rastlayabiliyorsunuz. Haftasonları haricinde neredeyse yerli turistten daha fazla yabancı turist vardı. Hollandalısı, Almanı, İngilizi araştırıp bulmuş bu gizli cenneti, daha Türkiye'de nice insan adını bile duymamışken.

Caretta Caretta kaplumbağları bile Çıralı sahilini seçmişler yumurtalarını bırakmak için. Deniz kaplumbağaları geceleri gelip yumurtluyormuş, bu sebeple kaplumbağalar rahatsız olmasın diye geceleri sahil alanı oldukça karanlık. Geceleri gelip yumurtlayan deniz kaplumbağalarının kum altındaki yumurtaları zarar görmemesi için yumurtladıkları yerler sahil boyunca kafeslerle korunmakta.
Çıralı sahili upuzun, ta Olimpos'a kadar uzanan bir kaç kilometrelik kumsalı var. Kıyıya yakın yüzerken bile balıkları görebiliyorsunuz. Deniz sabahları sakindi, ancak daha sonra dalgalıydı. Sahilin arka tarafları kumlu olduğu halde denize daha yakın kısımlar ve denizin içi taşlıktı. O kadar ki deniz ayakkabısı bile almak zorunda kaldık. Deniz çok da sakin olmadığından oğluma tatil boyunca denizi çok da sevdiremedik. Kumda oturup oynamak daha keyifliydi oğlum için.

Sahilde güzel balık restoranları var. Gündüzleri bu tesislerin önündeki şezlong ve şemsiyeleri ücretsiz kullanabiliyorsunuz, hatta tesislerde ücretsiz duşunuzu bile alabiliyorsunuz. Buz gibi bira ve içeceklerinizi ve atıştırmalık yemeklerinizi de buralarda yiyorsunuz. Genelde hiçbir şey yemediğinizde bile pek kabalık eden olmuyor.

Çıralı'daki tesisler arasında özellikle iki tesis lezzet ve ambiyans açısından ah ne güzel keşke biz de böyle mekanlar açabilsek dedirtti bize. Bunların bir tanesi minik çarşının içindeki çıtır çıtır, incecik pizzalar yediğimiz pizzacı. Diğeri de güzel bahçesinde bir taraftan caz müzik dinleyip, güzel pasta ve kahvelerini yiyip içebildiğiniz ve sizi bambaşka diyarlara götüren Çıralı'daki tek pastaneydi. Güzel bir akşamüstünü geçirmek için çok güzel bir mekan. Biz tabii masalar yerine güzel sedirinde bebişle yayılmayı tercih ettik...

Çıralı'nın yerli halkını da çok sevdik. Oğlum için köy yumurtası satın almaya gittiğimiz kaldığımız yerin iki yanındaki köylü amca ve teyze o kadar tatlı dilliydi ki beş on yumurta almaya gittiğimiz evde bizi bir güzel ağırladılar, hünnap pekmezinden, yörede ilk defa gördüğümüz kaktüslerde yetişen frenk incirine bir sürü şey yedirip içirdiler bize. İlk defa gördükleri bizleri kırk yıllık dost gibi karşıladılar...

Çıralı etrafında gezilebilecek bir sürü yer var. Bir kere Olimpos sahilin diğer ucunda, yürüme mesafesinde. Sahilin diğer ucunda da Yanartaş vardır ki bebekli olarak zirveye çıkmayı başarmış olduğundan dolayı babamız bir madalyayı hak etmiştir. Adrasan Çıralı'ya hemen bir iki koy uzaklıkta. Ancak karadan ulaşması biraz daha uzun sürüyor. O da çocuklu tatil için çok uygun. Denizi daha sakin ve daha kumluk. Bizim çok beğendiğimiz ve tatilimiz boyunca birkaç defa gitmiş olduğumuz bir başka yer ise Ulupınar tesisleriydi. Şırıl şırıl akan pınarın üzerine sedirli çardaklar yapılmış. Yeşil ağaçların gölgesinde çok huzurlu bir ortam. Gittiğimiz bir başka ilginç mekan da deniz seviyesinden neredeyse bin metre yükseklikteki Beycik restoranları. En sıcak günlerde bile sıcaklığın dört beş derece daha düşük olduğu bir yer. Yeterince yüksekte olduğunuz yetmiyormuş gibi bir de ulu çınarların dalları üzerine kurulmuş teraslarda yemek yiyebiliyorsunuz. Bir gün de Phaselis'e gittik, tarihi eserlerin dibinde güzel, sakin, kumluk bir denize girmenin tadına vardık. Bir başka gün Kemer'e bir göz attık ve Kemer'in nasıl bir Rus şehri olduğuna şaşırdık kaldık. Antalya ve Düden şelalesi bir başka uğrak noktamızdı...

Konaklama: Çıralıda bol miktarda küçük otel, bungalov veya apart otel var. Biz kalmaya karar verdiğimiz İzci Apart'ı önceden ayarlamıştık. Çıralı'ya varmadan vadide, sırtını dağa dayamış, limon bahçesi içinde bir tesisti. Biz apartı daha sahile yakın düşünmüştük, sahile iki üç km uzaklıkta olması bizim için hoş olmayan bir sürpriz oldu. Yerlerin ahşapla kaplı olması sebebiyle yerlerde dolaşan oğlum için daha uygun olacağından iki odalı bungalowları ayarlamıştık. Apart, yerleri ve duvarları kereste kaplı bir ağaç evdi ve gerçekten temizdi. Dolaplarında bile özenilmiş, keresteden yapılmıştı. Odalarda klima vardı ancak evde izolasyon olmadığından gündüz klima çalışsa bile duvarlar dokunulamayacak kadar ısınıyordu. Aynı şekilde gece de vadi iyice serinliyor, dışarının soğuğu içeri giriyor, üstümüze bir şeyler örtme ihtiyacı duyuyorduk. Apart sahipleri emekli bir çiftti, sevecen insanlardı. Dönüş yolculuğunda eve vardığınızda arayın diyecek kadar sıcak olmaya çalışıyorlardı. Ancak tüm bunlara rağmen üç hafta kalmış olmamıza rağmen bize hiçbir indirim yapmayan apart sahibi başka bir aparta bakmaya gelen başka bir müşteriye gözümüzün önünde bizim kaldığımızdan çok daha düşük bir fiyat söyleyebildi...

Bebekli olmamız güzel, huzurlu bir tatil geçirmemize engel olmadı. Tüm bunları oğluma dışarıdan hemen hiçbir şey yedirmediğim bir dönemde yaptık. Gezilerimize çıkmadan oğlumun yemeklerini apartımızda kendimiz hazırlayıp termos çantasına koyup öyle yola koyulduk. Biraz daha yorucuydu ama bu güzel vakit geçirmemize engel değildi...
Gezi Tarihi: Ağustos 2010