Sakarya Nehri'nin Karadeniz'e dökülüşü.

Bu Bayram tatilinde Batı Karadeniz turu yapmaya karar verdik. Akçakoca, Karadeniz Ereğli, Zonguldak, Bartın, Amasra, Gideros, Cide şeklinde bir rota oluşturduk. Hazırlıklarımızı tamamlayıp sabah yola çıktık ancak otobana girer girmez bir süprizle karşılaştık. Otoban daha İstanbul'dan kilit durumdaydı ve arabalar adım adım ilerliyordu. Biraz otoban biraz E5 derken İstanbul'dan İzmit'e dört saatte ulaşabildik...

İzmit'te mola verip biraz soluklandık. Otobanın sıkışık durumundan dolayı rotamızı tekrar gözden geçirdik ve otobandan Düzce'den çıkmak yerine Kandıra üzerinden gidip Batı Karadeniz turumuza Karasu'dan başlamaya karar verdik...

Kandıra

Otobanda adım adım ilerleyen arabaları izlemek yerine Kandıra'ya kadar çok düzgün, hiç yoğun olmayan asfalt bir yoldan yeşillikleri, köyleri, ormanları izleye izleye gittik.  Kandıra'ya varmadan Karasu yoluna saptık. Bu yol yer yer biraz daha bozuk olsa da köylerden, kasabalardan geçen gayet keyifli bir yoldu... Nihayet Karasu'ya ulaştık ve Karadeniz'e kavuşmuş olduk. Karasu'ya girmeden bütün heybeti ile Karadeniz'e dökülen Sakarya nehrini gördük. Birkaç resim çekmek için mola verdik...

Karasu

Karasu tam bir yazlıkçı kasabasıydı. Upuzun kum sahili ve dalgalı denizi bize Kilyos'u hatırlattı. Karasu'da yemek molası vermeyi düşünmüştük ancak yemek yiyebileceğimiz düzgün bir yer bulamayınca yemek işini Akçakoca'da halletmeye karar verip tekrar yola koyulduk.
Karasu gezimiz burada
Karasu plajı.Karasu sahili.

Akçakoca'ya köyler ve fındık ormanları boyunca bir yol gidiyor. Tam da fındık hasadı zamanı olduğundan hemen her evin önünden fındıklar serilmiş kurutuluyordu...

Akçakoca

Akçakoca, Karasu'ya göre daha büyükçe bir tatil kasabası. Konaklanabilecek bir sürü otel, yemek yenilebilecek farklı alternatifler var. Arabamızı park edip merkezinde ve sahilinde dolaştık. Çok ilginç şekilli Merkez caminin yanından geçtik, sahildeki saat kulesine de göz attık. Denize nazır palamutlarımızı da yedikten sonra yine yollara düştük.
Akçakoca gezimizin yazısı burada

Akçakoca merkezdeki saat kulesi.Akçakoca merkez.

Akçakoca'dan sonra yollar sahil boyunca giden duble yollar şeklinde. Yer yer sahilin yamacındaki dağlara ardışık tüneller açılmış. Saymadık ama beş altı tane ardışık tünelden geçtik sanırım.

Akçakoca'dan Ereğli'ye giderken.
Akçakoca'dan Ereğli'ye giderkenki tüneller.Akçakoca'dan Ereğli'ye giderkenki tüneller.

Karadeniz Ereğli

Alaplı sonrası Karadeniz Ereğli'ye ulaştık. Karadeniz Ereğli'de pideci Hasan Usta'nın ününü internette çok okumuştuk, bir uğrayıp yiyelim dedik ama maalesef İstanbul'da hiç alışık olmadığımız şekilde Bayram sebebiyle pidecinin kapalı olduğunu gördük. Bir Karadeniz pidesi tadamadan Karadeniz turumuza devam ettik.

Zonguldak

Zonguldak'a ulaştık. Şehrin içinde biraz turladık. Zonguldak Karadeniz'e karşı bir yamaçta kurulmuş bir şehir. Biraz üst üste olmakla birlikte oldukça modern bir şehir. Sahilinde güzel yeşillik parkları var. Park, liman derken biz Bartın veya Çaycuma tabelası göremedik. Ha sapacağız ha sapacağız derken navigasyon en kısa yolda ayarlı olduğundan bizi sahil boyunca ta Filyos'a kadar götürdü. En kısa yol olmakla birlikte yol sürekli mahalle aralarından gittiğinden yolculuk çok uzadı ama belki bir daha hiç göremeyeceğimiz yerleri görme fırsatımız oldu.

Zonguldak'a girerken.
Zonguldak merkez.Zonguldak merkez.
Zonguldak merkez.

Filyos'tan nihayet Bartın yoluna saptık. Yol çok kötüydü, belki de buraya kadarki rotamızda en kötü yoldu. Hiç Bartın ve Zonguldak illerini bağlayan bir yolmuş gibi değildi.

Zonguldak'tan Filyos'a giderken.

Çaycuma'nın biraz ilerisinde Bartın yoluna bağlandık ve yeni yapılan duble yollardan Amasra'ya kadar gayet konforlu bir yolculuk geçirdik. Vakit geç olduğundan güzel Amasra'yı gezmeyi dönüşe bırakıp Cide'ye doğru yola koyulduk. Amasra'dan sonra Cide yolunu bilen bilir, dağlar boyunca kıvrıla kıvrıla giden inişli çıkışlı bir yoldur. Nefis bir doğanın içinden giden çok keyifli bir yoldur. Ancak bu kadar virajlı olunca maalesef mide bulantıları kaçınılmaz oluyor... Ufak zorunlu molalarla Cide'ye ulaştık...

Cide

Cide sahili, gündoğumunda.

Cide kilometrelerce uzanan Türkiye'nin en uzun sahillerinden birine sahip bir ilçe. Bir tarafta ormanlarla kaplı yemyeşil dağları, diğer tarafta masmavi denizi ile tam bir doğa harikası. Ancak yolunun zorluğundan mıdır bilmem yerli turistlerin pek uğradığı bir yer değil. Turlar hemen dibindeki Amasra'ya kadar geliyor ancak buraya en azından bir başka doğa harikası olan Gideros koyuna gelmiyorlar. Cide'de ve Gideros'ta yabancı turist bile gördük ama memleketini ziyaret edenler dışında pek yerli turist göremedik.
Cide gezimizin yazısı buarada

Cide, tepeden, Bakacak denilen yerden manzarası.

Cide'ye kadar gelmişken bu güzel doğanın daha bir tadına varabilmek için birkaç köy gezdik. Ne ilginçtir ana yola sadece onbeş yirmi kilometre mesafede olmasına rağmen bu köylere giden hala düzgün yollar yok. Hatta hiçbir yolun gitmediği köyler bile varmış...
Karadeniz köyleri gezimizin yazısı

Cide köy yolu.Bir Cide köyü.

Gideros Koyu

Cide'ye gitmişken dünyada sayılı doğal limanlardan biri olan Gideros'a gitmemek olmaz. Bize göre Karadeniz'in Ölüdeniz'i, müthiş huzur dolu bir doğa harikası.
Gideros koyu gezimizin yazısı
Gideros, tepeden manzara.

Amasra

Bir günümüzü de Amasra'ya ayırdık. Çarşısında, sihilinde dolaştık, bir restorana oturup tazecik Karedeniz balıklarından yedik. Daha önce birkaç defa gelmiş olduğumuz şehrin bu gelişimizde daha bir güzelleştiğini gördük ve çok beğendik.
Amasra gezimizin yazısı

Tepeden Amasra manzarası.Amasra, kalenin karşısından.

Çocukla bu kadar uzun bir rota hiç de zahmetli olmadı. Sık sık ve uzunca molalarla yolculuk boyunca sıkılmanın önüne geçtik. Gidiş yolculuğunda yiyecek şeyler buluruz düşüncesiyle çok hazırlıklı değildik ve oğlumun ağız tadına göre bişeyler bulamayınca sıkıntı yaşadık. Dönüş yolculuğunda tedarikliydim, çorbasından dolmasına oğlumun sevdiği yiyecekleri yanıma aldım. Ne yedirsem derdi yaşamadan gezdiğimiz yerlerin tadına vardık... Ve bu tatili de çook sevdik...


Gezi Tarihi: Ağustos 2012